İSYAN
AHLAKI ÇERÇEVESİNDE NURETTİN TOPÇU
Erol GÜVEN
erolguven92@gmail.com
ÖZET
İsyan Ahlakı,
bir hareket felsefesi olarak
Topçu tarafından doktora tezi olarak Paris
Sorbonne Üniversitesinde kaleme alınmıştır. Topçu, bu tezi batılı
filozofların ahlak tezlerine
karşı olarak bir antitez olarak kaleme
alınmıştır. Doğu felsefesindeki tasavvuf fikrini, batı filozoflarından Maurice Blondel ‘in (
1861-1949) hareket felsefesi ( action)
ile birleştirerik yeni bir
düşünce ortaya koymuştur. Topçu’nun isyanı
batılı tarzda insanı ve onu
toplumsal yaşamın bir gereği
halinde çepeçevre saran kurallara ve düzene bir başkaldırış
değildir. Onun başkaldırışı insanın
çevreleyen tutkuların, isteklerin ve
arzuların onu kör eden bilahare ne varsa onlara karşı bir başkaldırıdır. Bu başkaldırı
bütün tutkulardan vazgeçerken
üstün varlık olan Allah ‘a da
boyun eğmeyi beraberinde getirir.
Bu da onu dikey eksende bir harekete sürükler. Bu hareket bireyin
Allah’a olan yönelişidir. Bu
yöneliş yukarıya doğru bir uysallık aşağıya doğu ise bir sorumluluk doğuran bir harekettir.
Giriş
İsyan ahlakı , ilk olarak
1934’te Fransa’da “Conformisme Et
Revolte” yani “Uysallık ve İsyan” ismi
ile yayınlanmıştır. Nurettin Topçu’nun
doktora tezi olarak yazdığı bu eser
soyadı kanunundan evvel
yayınlandığı için Fransa’da
Nurettin Ahmet ismi ile
yazılmıştır. Nurettin Topçu bu eseri mevcut
ahlaki kuramlara karşı bir tez ve o dönemin en önemli filozof ve üniversite hocalarından
Blondel’in [1] Hareket
felsefesi üzerine inşa edilmiş
bir düşünce olarak kaleme almıştır.
İsyan
Ahlakı, Nurettin Topçu’nun
kaleme almasından altmışı yılı
aşkın bir süre sonra 1995’te Türkçeye MUSTAFA KÖK - MUSA DOĞAN tarafından çevrilerek dergah yayınlarıyla yayınlanmıştır. Çeviri yapılırken daha önceki
makalelerinden mütevellit kitabın ismi, “İsyan Ahlakı “ olarak uygun görülmüştür.
Kitap altı kısımdan oluşur.
Bunlar:
I.
Hürriyet
Problemi
II.
İnsanın
Esirliği
III.
Sorumluluk
İdeali
IV.
Taklit ve İnanç
V.
Mistik
İman
VI.
İmandan İsyana’ dır
I.
Hürriyet Problemi
Kitabın bu kısmı
üç bölüme ayrılmıştır. Birinci
bölüm : Spinoza’ya göre Hürriyet, Spinoza
Doktrinini Tenkidi ; ikinci bölüm Sezgi
ve Hürriyet, Bergson görüşünün Tenkidi
ve Üçüncü bölümü ise Hürriyet Nedir?
Sorusuna cevap arandığı bölümdür.
Kitabın birinci
bölümü olan Hürriyet Problemi bölümünde Spinoza’a
özgürlük görüşü anlatılmış
ve Topçu’nun bu görüşe olan Tenkidi ele
alınmıştır. Burada Topçu, Spinoza’nın mutluluk
kavramına verdiği cevabı yetersiz bulmuştur.
Spinoza’nın görüşü,
doğada bir uyum ve ahenk olduğu ve bu uyum ve ahengin, insan
ruhuna taşındığında, insanın mutlu
olacağıdır. Bu mutluluk doğanın determinizmine uygun olmalıdır ve bu sebeple hayatı bilim yönetmelidir.[2] “Kendiliğinden yegane gerçeklik olduğu
gibi bizde de yegane gerçek olan şey,
zeka ile anlaşılabilendir. [3]
Spinoza’nın
bu görüşlerine karşı Topçu, görüşünü
şöyle beyan etmiştir.” Spinoza’nın hatası şu noktadaydı: Varlığın
kaynağı olarak tek bir cevheri kabul etmek ve insanın bütün hareketlerinin bu zeka varlığından çıkarmak.
Bizim yaptığımız şey,
hareketin ve zekanın farklı cinsten
şeyler olduğunun ortaya koymaktır. O
halde zeka insanın bir kısmı olduğuna göre,
insan hareketinin bilimini
yapabilmemiz için, bize insanın bütününü veren başka ilke lazımdır.”[4]
Burada görüldüğü üzere Topçu’nun eleştirisi aynı zamanda
oluşturacağı teze yönelik argümanları da hazırlar niteliktedir. Topçu,
lazım olduğu üzere ortaya çıkan ilkesinin hareketin kendinden kaynaklandığını öne sürer.
Kitabında bunu Blondel’den
aldığı bir alıntıyla temellendirir. “Nasıl
ki, düşüncenin gelişmesi hareketin gelişmesinin gerektiriyor ve belirliyorsa,
hareketin gelişmesi de düşüncenin
gelişmesinin sağlar.”[5]
II.
İnsanın Esirliği
Bu kısım,
kitapta üç alt bölüm olarak ele
alınmıştır. Bunlar: Birinci bölümde “Hazzın Anlamı”; İkinci
Bölümde, “Dayanışma” ve Üçüncü Bölümde “Hakimiyet” alt başlıklarıdır.
Hazzın anlamı
hür harekettin tanımıyla ele
alınmıştır. Topçu’ya göre hür hareket’ in en temel
şartı bunun evrensel bir biçimde
istenmesidir. Bu istek öyle bir hal alır ki kişinin özgür olmadan önce esir olması gerekliliğini ortaya
çıkarır. Topçu bu anlamda esareti şöyle açıklamaktadır: “Bize göre
esirlik, iradenin özel bir nesneye bağlanması anlamına gelmektedir.”[6] İradenin bu denli esirliği onu yine kendi kendisini kurtaracak bir hal almasıyla mümkün
olur.
Dayanışma kavramına sorgulama bakımından
bakıldığında Topçu’nun bu kavramdan
anladığı siyaset felsefecilerinin toplum
sözleşmesinden anladığına yakın bir
anlam çıkar. Bunun sebebi
Fransa’da yaşadığı dönemde
Rousseau gibi filozofların etkisinin çok fazla olduğu düşünülebilir.
Topçu,
Hakimiyet kavramını da dayanışma kavramının tamamlayıcısı olarak görmüştür. Bu
bağlamda düşünür Rousseau’nun Toplum
sözleşmesi fikri onun etrafında
şekillendirilerek bir isyan ahlakının
zorunlu çıkarımlarına değinir.
III.
Sorumluluk
ideali
Bu kısımda
sorumluluk üzerine söylenmiş bir çok ahlaki görüşe yer veren Topçu,
sorumluluğun özgürlükten geldiği
fikrine kesinlikle katılmaz. Ona göre
sorumluluk hareket ahlakıyla beraber bir zorunluluk oluşturur.
IV.
Taklit
ve İnanç
Topçuya göre
inanç hareketin gerektirdiği özü
kavramakla ilgilidir. Bu bağlamda taklit
inancın dağılmasını ve anlaşılması için bir ön aşamadır. [7] Bu aşama ya İslam anlayışındaki takribi iman
ve taklidi iman çerçevesinde
değerlendirmeleriyle de uyuşur. Taklit ve inancın isyan ahlakına getirdiği
süreçte elde edilen verilerdir ki bunlar: sezgi yoluyla, duyum yoluyla
ve akıl yoluyla alınan verilerdir. Bütün bu verilerin beraberinde getirdiği bir yargı ve düşünce sistemi oluşmasına neden
olur. İsyan ahlakı bütün bu ön kabullere isyan ederek, mutlak
hükümran olan Allah’a boyun
eğmekle kendini gerçekleştirir. Bu bağlamda denebilir ki taklit, bilginin
taşıyıcısıdır.
V.
Mistik
İman
Nurettin Topçu imanı , Her şeyden önce insandaki bir inancın devamı olması ve onunu özümsenmesinden,
özne ile nesnenin birliğinden ibaret olarak olan bilginin
üstün şekli olarak tarif etmiştir.[8]
Topçu’da
imanın mistikliği fideizm düşüncesiyle bağdaşmaz, ona göre özne kendi
isyanını oluşturarak, yine akıl ve sezgi ile imana, inançtan yola çıkarak bir temel bulur.
Bu sebeple iman, isyan ahlakının da yönelttiği üzere bir olan “Zorunlu Varlık” a ulaşmayı istemektir.
VI.
İmandan
İsyana
Sadece bu bölümde değil kitabın genelinde filozofların düşüncelerine öncelik verir Topçu. Daha
sonra bu düşüncelere katıldığı
noktaları ve eleştirdiği yerleri ele alır. Böylelikle
tezini, aynı konuyu ele almış filozofların düşünceleriyle kıyaslama
imkanı sağlıyor. Topçu mistik imanı ve isyan anlayışını , Rousessau, Fitch, Schopenhauer ve Striner
gibi filozofları açısından ele alır.
Daha sonrasında Hallac-ı Mansur
düşünceleriyle kendi isyan
ahlakını nitelendirir. Burada isyan
kavramından mütevellit Striner’e
değinmekte fayda vardır. Zira Striner’in
isyan daha çok anarşizm olarak tanımlanır.
Ona göre , bireyin özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Birey onun özgürlüğüne karşı
duran her durum ile
savaşmalıdır. Oysa ki Topçu’nun isyanı, Bireyi esir eden arzular ve
yine insanı imandan ayıran
şeylere karşı bir başkaldırıştır. Bu başkaldırışın
sebebi ise daha büyük bir amaca hizmet
etmek içindir. Bu da ancak Allah olmalıdır.
Genel olarak İsyan Ahlakı
İsyan
ahlakı kitabı, Topçu'nun doktora tezi olması hasebiyle bir tez ve
antitez metoduyla yazılmıştır. Bu sebeple kitabın ilk bölümünden “isyan” ve
“ahlak” kavramlarının batıda anlaşılma biçimleri ele alınır ve bu anlaşılma biçimlerini kendi nazarında eleştirir. Bunu yaparken eksik gördüğü yerleri kendinde tamamlar. İkinci bölümde ise kendi
nazariyesinde isyan ahlakının
ortaya çıkma zorunluluğunu ele alır ve
bu sebeple dini bir kavramı
felsefi bir metotla inşa etmeye başlar.
Topçu yaşadığı dönemde kuşkusuz içinde bulunduğu sürecin nasıl oluştuğundan bihaber değildir. Bilindiği üzere ondan
önceki yüzyılda pozitivizmin
etkisi ile metafizik dolayısıyla değerler toptan dışlanmıştı. Bu değerlerin dışlanmış olmasından
mütevellit yegane dayanak bilim ve bilimsel yöntem olarak kabul
edilmiştir. Değerlerin olmadığı dünya da rasyonalizm bu boşluğu
doldurma girişiminde bulunmuştu. Oysa ki metafizikten ayrı bir rasyonalite kuru
ve yetersiz kalıyordu. Dönemin ünlü filozofları rasyonalizm
temelli hukuk sistemleri ve siyaset felsefelerini kaleme almaktaydılar. Doğal olarak
ahlakta hukuk altı bir kavram olarak
görülüyordu. Sosyal yaşamın zorunlu olarak ortaya çıkardığı toplumsal sözleşmenin ideal
durumları tartışılmaktaydı. Bütün bu kurallar salt bir rasyonaliteye
tabi tutulmaktaydı. Sonraki süreçte bilimin
sınırları dışında kalan
metafizik kendine yeniden yer açmaya başladı. Bu sebeple
yeni yeni görüşler ortaya çıkmıştı, bunlardan biri de Blonder’in
temellerini attığı aksiyom felsefesidir. Bu felsefe
“Aksiyon insan ile Tanrının
Telkinindir” argümanıyla yola çıkar
. Oluşan bu düşünsel dünya da Topçu ,
batıdan gördüğünü doğu metafiziği ile
harmanlayarak İsyan Ahlakını ele
almıştır.
Aksiyon felsefesinin karşılığı olarak hareket
kavramının kullanan Topçu,
bunu hiç şüphesiz Fransız düşünür
Blonder’den etkilenerek ve temellendirerek yapar.
Topçu’nun tezi
pozitivist dönemde saf dışı edilen metafiziğin
ahlak temelli inşasıdır. Bu sebeple
dönemine hakim düşünceleri
eleştirerek bu düşünceye ulaşır.
Topçu üç filozofun ahlaki tezlerini eleştirerek
kendi tezini antitez olarak öne sürer.
Bu tezlerden ilki Striner’in
Anarşisizmine yönelik olan
tezidir. Striner, bireyin özgürlüğünden
bireyselliğine değinir. Bireysellik bir bencillik durumudur. Metafizik kavramlar ve ahlak bu
bencilliğe hizmet ettiği sürece var olur. Sonraki süreçte eğer bireyselliği
kısıtlayacaksa bütün durumlar
lav edilir. Buna ahlak ve Tanrı da dahildir.
Topçu’nun
isyanı, insanı sınırlayan
arzulara karşıdır. O, insanı bir yerde sabit tutan ve bireyselliği
ön plana çıkarırken insanın
içindeki egoyu yegane Tanrı kılan
düşünceye karşı çıkar. Ona göre bir yerde bulunmak orayı mülkiyet
edinmektir. Ve orayı mülkiyet edinmek orayı korumayı gerektirir. Bu koruma ise
insanı esir eder. Bu sebeple Topçu
bu esarete karşı bir başkaldırı olarak isyan ahlakının temellendirir.
Topçu,
tezinde ele aldığı ikinci düşünce de
dönemin Fransa’sında bir hayli
popüler olan Siyaset Felsefecisi J.J.
Rousseau’dur. Zira Rousseau .
Toplum Sözleşmesi
düşüncesine, “İnsan özgür doğar
fakat her yerde zincire vurulmuştur” sözüyle başlar. Bu
durum insanın doğuştan
özgür bir birey olduğu ve gerekli
inançsal ve ahlaki değerleri kendinden taşıdığı anlamına
gelmektedir. Fakat sonraki süreçte insan medeniyetle beraber bu soylu ve onurlu vahşi olma niteliğini yitirmiştir.
Çünkü mülkiyet kavramının ortaya
çıkmasıyla insanın zengin ve fakir gibi sınıfsal ayrıma
gitmiştir. Bu ayrım derinleşmiş ve sonrasında da kutsallaştırılmıştır. Mevcudiyetini perçinlemek için iktidarlar ve devletler
kurumlarıyla beraber buna hizmet etmişlerdir. Ve kurumlar insanları köleleştirmek ve köle
yetiştirmekten öteye gidememiştir. Bu da Rousseau açısından bir hayal kırıklığıdır. Peki
çözüm nedir ? Rousseau
çözümün yeniden doğaya dönüş olduğunu savunur. Fakat
bu çok da mümkün değildir. Ancak yeni nesiller ve yeni düşüncelerle bu sağlanabilir. Zor bir seçenek olsa da bu kabul edilebilir tek seçenektir.
Topçu , Rousseau’nun doğa durumuna dönüş düşüncesine çok da katılmaz çünkü ona göre insan için umutlar tükenmiş
değildir. Çünkü insan hareket ile bunu aşabilir. Bu da
ancak mutlak olana
hareketle yapılabilir. Çünkü mülkiyet,
veya devlet de diğer durumlar
gibi insanı sınırlayan kavramlardır.
İnsan bunlara isyan ederek ( Bu siyasal
anlamda bir isyan değil, bireyin kendi düşüncesinde bu durumlarda yer almayı reddetmesi anlamında
kullanılan bir isyandır.) bunu
başarabilir. Neticede bir şeyi seçmek
diğer bütün seçenekleri reddetmektir. O
seçim ise kitabının Fransızca isminde olduğu gibi önce isyan
sonra uysallıktır. Bu uysallıkta mutlak olana olan uysallıktır.
Üçüncü
olarak Topçu, Arthur Schopenhauer
ve onun irade problemine
getirdiği cevaptır. Schopenhauer ,
arzuları ve insanı deli eden kör eden her durumun egale
edilmesi gerekliliğini savunur.
Ona göre insan varlığın bir tezahürüdür.
Bu belirme bireysel değil tür bazında
bir görünmedir. İnsan değil de “insanlık iradesi” gibi.
Bu irade aynı zamanda kötülüğün de sebebidir. İnsan arzusu bireyi
diyalektik bir süreçle bir acı
hapishanesine sıkıştırır. Bu da
sanki bedenin ertelenen ölümü gibi bir
hal alır. Peki intihar buna çözüm
müdür? Schopenhauer’a göre elbette
hayır. Çünkü bu bireysel bir mesele değildir. Daha çok bu durum Tümel bir irade problemidir. Schopenhauer’ın buna çözümü ise iradenin
toptan yok oluşudur. Bu adeta bir yeniden dirilmeyi yeniden inşayı
ele almaktadır.
Topçu,
isyan ahlakında Schopenhauer’a,
arzuyu saha dışı bırakma ve alt etme
fikri konusunda yaklaşsa da bu düşünceyi eksik bulur. Ona göre iyi
başlamış fakat sonucu pek de tatmin edici olmayan eksik bir
çıkarımdır, Schopenhauer’ hiççiliği Tümelden
tikele yani varlıktan bireye bir
yol alıştır. Oysa Topçu bunu tersi bir süreçten bahseder. Ona
göre birey hakikati ancak mutlak olanda bulabilir bu sebeple onun
görüşü tikel den Tümele
olan yolculuktur.
Tasavvuftan etkilendiği
üzere “Birden bir için ayrılarak Birle
Bir olmaktır.”
Topçu, insanın iki yönlü bir varoluşa sahip bir varlık olarak tanımlar, ilk yönü
bireysel yönüdür. Bu yönü egonun
kendini istenç ve arzularla zırha
büründürdüğü yönüdür. İnsanı deli eden
kör eden bireysel çıkarlarına hizmet eden her şey ego için vazgeçilmezdir.
İşe bu noktada İsyan başlamalıdır. Bu isyan bireyin mutlak hakikate varmak için arzularına benliğine ve onu kör eden her şeye karşı bir başkaldırışıdır. Bu
başkaldırış mülkiyete, onu
duraksatan düşüncelere, onu sırtında yük olacak her şeye
karşı bir baş kaldırıştır. Çünkü bireyi, çıkacağı yolculukta rahatlatmak ancak bu yüklerden
kurtulmakla mümkündür. İkinci varoluşu ise bireyin toplumsal
benliğidir. Onu sosyal bir varlık olarak
tanımlayan her şeyi bu alana girer,
iktidar hırsı, toplumsal
arzular, insanları bir amaç
doğrultusunda örgütleyen her şey bu
alana girer. Bireyin İsyanı yine bütün
bu durumlara karşı olur. Çünkü bu İsyan sonrası uysallığa kavuşmak için önce onu bir yere bağlayan bir yerde
kendini Tanrı gibi
hissetmesini sağlayacak yanlışlardan ancak isyan ile kurtulabilir. Bu bağlamda toplumsal benliğin
bireye onu mutlak hakikate
ulaşmasının engellemek için dayattığı her şeye karşı bir isyan gereklidir.
İsyan
ahlakı bir yolculuktur, bu sebeple
Jaspers’in dediği gibi , Felsefe, yolda olmaktır. Oysa
Topçu, İnançsal bir kavramı
Felsefi bir metotla açıklama tezini öne sürer. O halde denebilir ki bu girişim, ahlakı, metafiziksel
bir temelle oturtma girişimidir.
Topçu’nun yolculuğu tümele olan
bir yolculuktur. Mutlak olan Tanrı algısı ile idealden beslenen bir yolculuk.
Peki yolculuk bir hedefe doğru
yapılıyorsa İsyan ahlakında menzil
neresidir ? Hiç kuşkusuz Topçu da
bu belirsizdir. Çünkü menzil ancak
Allah’a kavuşmakla ulaşılabilirdir. Bu sebeple isyan ahlakında bir duraklama bir duruş veya
bir yeterlilik yoktur. Sürekli bir yönelim bir hareket vardır. Bu
hareket üsten alta doğru bir
harekettir. Topçu’nun bu görüşü yine batı
ahlakçılarına karşı geliştirdiği bir
görüştür. Çünkü pozitivizmden kaynaklı batı
filozofları ahlakı dahi bilimsel yöntemlerle açıklama girişiminde
bulunmuşlardı ve bu görüş ancak insanı
bir yatay bir eksende sınırlandıran ve kökleri olmayan bir görüştür. Topçu dikey bir eksenle bunu aşar. İnsan, onu
sınırlayan her durumdan isyan ettiği ve
Allah’a karşı baş eğdiği sürece yükselir. Bu yükseliş mutlak olana yönelik
bir yükseliştir. Yükselişte üsten altta bir akım vardır. Bu akım üsttekine itaat, alttakine karşı sorumluluk bilinci ile
gelişir.
Topçu’nun bu görüşü,
Muhammet İkbal’de olduğu gibi
metafiziksel bir bütünlük inşa etme adına; insan,
evren ve Allah arasındaki ilişkiyi
yeni bir Kelam kavramlaştırılmasıyla
bir zemine oturtulmaya çalışılan tümel
bir yolculuktur.
Nurettin
Topçu, isyan ahlakına örnek olarak hatta bir sembol gibi göstererek Hallacı Mansur’u örnek verir. Çünkü Mansur bu
yolculuğu tamamlamış ve Ene Hakk!
Diyerek kendini mutlak olanda
tamamlamıştır. Yani ilahi aşk
uğruna ferdiyetinden vazgeçmiştir.
Böyle bir durum ancak aksiyon ile
gerçekleşebilir.
Sonuç
Nurettin Topçu çağdaşlarından farklı olarak batı felsefesini doğu
metafiziği ile harmanlayarak ve batı
argümanlarıyla temellendirerek
yeni özgün bir felsefe ortaya
çıkarmıştır. Bu düşünme pratiği
Türkiye bağlamında yeni bir yol olarak görülebilir farklı ve yerli
bir felsefedir.
EROL GÜVEN
KAYNAKÇA
1. İsyan
Ahlakı , Dergah yayınları 13. Baskı,
2014
2.
Nurettin
Topçu’ nun Varlık ve Metafizik Tasavvuru ,
Rıza Bakış. ( Beytulhikme Philosophy Circle Beytulhikme Int Jour Phil 7
(1) 2017 Research Article)
3.
NURETTİN TOPÇU’DA EĞİTİM DÜŞÜNCESİ A. Baran DURAL1 Trakya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
Aralık 2006 Cilt 8 Sayı 2 48-70
4. Nurettin Topçu’nun Eğitim Anlayışı Ve İdeal Öğretmen Modeli Gülcan Genç Yıldırım
Yüksek Lisans Tezi Eğitim
Bilimleri Ana Bilim Dalı Yrd. Doç. Dr.
Hüseyin Aydoğdu (2015)
5. Semra Metin- Nurettin Topçu okumaları https://www.youtube.com/results?search_query=nurettin+top%C3%A7u+isyan+ahlak%C4%B1
6. Kenan Durdu - Nurettin Topçu ve
İsyan Ahlakı Söyleşi
https://www.youtube.com/watch?v=h8FQkIzwzLohttps://www.youtube.com/watch?v=h8FQkIzwzLo
[1] Maurice Blondel ( 1861-1949) Nurettin Topçu’ nun akıl hocası aynı zamanda Aksiyon (hareket ) felsefesinin de kurucusu Fransız düşünür.
[2] I. ibid.,P.518. (Topçu, isyan ahlakı, s. 49)
[3] Id., ibid., p.518 (Topçu, İsyan ahlakı, s. 49)
[4] Topçu, isyan ahlakı, s. 50
[5] Maurice Blondel, Le Proces de l’intelligence, p. 18 ( Topçu, s. 50-51)
[6] Topçu, İsyan Ahlakı, S.71
[7] İsyan ahlakı, Topçu, s. 105
[8] Topçu, İsyan Ahlakı, s. 142
Yorumlar
Yorum Gönder