ÇAĞDAŞ SİYASET FELSEFESİ ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME 

EROL GUVEN

erolguven92@gmail.com

 

            Çağdaş siyaset felsefesi ve hâkim olan kuramlara değinmeden önce siyasetin tarihsel süreci ve kökeninibiraz  irdelemegereği duyuyorum. Bu gereklilik,  bir durumun ortaya çıkmasındaki belirlenimcilik ilkesi bağlamında ve  nedenleri anlamak açısından önemlidir. Çünkü sonuçlaraodaklanmak bazen zihnin,  çözmesi gereken problemlerin kuytu odalarında, dolanması gibidir.

            Tarihsel süreçte,insanlığa kitlesel olarak yön veren ve kitleleri bir arada tutan yapıştırıcı özelliği bulunan iki büyük kurumdan biri din iken bir diğer de siyasettir.  Bu teze,  insanlığın binlerce yıldır yaşadığı tarihsel serüven tanıklık etmektedir. Bu iki kurum temelini,  insanın en temel dürtüsü olan  “yaşam itkisi”  ile oluşturur. İnsanların hayatta kalmak için diğer birçok canlı gibi sürüler halinde yaşaması ilerleyen süreçte bilgi ve birikimin artmasıyla farklı durumlara evirilmiştir. Evirilen sürüler,  medenileşen insanla birlikte toplumhalini almıştır. Toplum,  sürünün en güncel versiyonudur.  Çünkü   sürünün işlevleri sınırlıdır ve en temel işlevi hayatta kalmayı sağlamaktır. Oysa toplum hayatta kalma işlevinin üst versiyonlarına geçmiş artık bir  nevi “ihtiyaçlar hiyerarşisi”  oluşturmuş ve  basamakları bir bir   yükselmektedir.          

Toplum da yaşayan bireyler  sadece hayatta kalmak güdüsüyle hareket etmezler  sınırsız istekleri vardır ve doğanın  sınırlılığı   ile beraber toplumsal yaşamın sınırları da  bireylerin sınırsız ihtiyaçları önünde engeldir. Bu  engellerin  çatışma  doğurmaması  da çeşitli kuralların oluşumu ile mümkündür. 

            Kuralların doğması ile birlikte  toplumun üyeleri  arasında   bir tümel uzlaşım oluşur. Bu uzlaşım da rasyonelliktir.  Rasyonellikten kasıt   insanların mantık üzerinde  bir uzlaşıma varmasıdır. Bu da kuşkusuz çıkarlara dayanır.   Peki bu uzlaşım  herkesi memnun eder mi, ya da etmiş midir  ?  Elbette hayır, bu sebeple kurallar herkesi memnun edecek şekilde değil mevcut durumun  en iyisi olabilecek  ürünler olarak ortaya çıkmıştır.  Bu ürünler; siyaset, iktisat, hukuk gibi  bireyleri ve toplumları  dizginlemek için  icat edilen  kurumlardır.

Arapça, idare etmek (atların kontrolü anlamında )    anlamında olan siyaset kelimesinin  açıklaması da  bu kurumun kökeni hakkında bize bilgi vermektedir. İlk çağda   köyden, şehirlere, şehirlerden , şehir devletler daha  sonra merkezi krallıklara ve nihayetinde  imparatorluklara yürüyen bir süreç vardır. Bu süreçte  siyaset bireylerin  şahsi yetenekleri başarıları veya  aileleri   ile birlikte kan ve güce dayanan bir siyasettir. Kılıcın açamadığı kapıları  siyaset açmıştır.  Ve  artıkkılıcın gölgesinden korkmayan insanlar siyasetle  uzlaşmışlardır.    İlkçağın sonlarına doğru     imparatorların   kılıçlarının  karşısına kesilmeyecek,  siyasetiyle  ikna edilmeyecek bir kurum daha çıkmıştır. Bu da semavi dinlerdir.  Bu sebeple ilkçağdan ortaçağa geçiş dinin dünya siyasetine hakimiyetiyle olmuştur. 

Din bütün dünya siyasetinde aynı etkiyi yaratmamış, Batı dünyası karanlık çağını yaşarken Doğu dünyası  ( İslam Dünyası) altın çağına kavuşmuştur. İki toplumun siyasetini belirleyen de dinler olmuştur.   Uzun yıllar  bir çarşaf gibi dünya siyasetini örten  dinin etkisi altında,   felsefe, siyaset ve diğer bütün  her şey dine ve onun Tanrısına hizmet için vardır. (İslam felsefesi,    Ortaçağ Hristiyan felsefesine  göre   bilim  ve siyaset,        çağdaş  bir kavramla daha özgürlükçüdür. )iki  din arası mücadele  en sonunda   yeni bir çağın doğuşunu hazırlamıştır.  

Batı  dünyası,   Rönesans ve Reforma  Tanrı merkezli bir   düşünceden  insan merkezli bir düşünceye geçiş yapar.  Bu dönemde siyaset,    insanların birbirlerine hükmetme silahı olmaktan çıkıp birbirleriyle daha adil, daha özgür, daha eşit yaşamaya yönelik bir yola girmiştir. Felsefe yeniden değer kazanmış, modern siyaset kavramları  oluşmuştur. Çağdaş felsefenin   ilk  tohumları bu dönemde  atılmıştır.   1789 Fransız devrimi ile   siyaset, kralların ve imparatorların  bir kılıcı değildir artık, insanların    rasyonel olarak uzlaşacağı    yeni yönetim sistemleri ortaya çıkmıştır. Yönetim artık halkındır.  Antik  Yunandaki Demokrasi daha  rasyonel  bir biçimde Cumhuriyettir,  artık.

Bu yeni çağdaYönetim halkındır ve halkın iradesi yönetime yansımıştır.  Fakat öne sürülen her tezin karşısında  bir antitezin çıkması,  diyalektik idealizmiyle  Hegel’ i her seferinde haklı çıkarmıştır.  Halkın iradesi  Geleneği ve  statükoyu savunan  sağcı eğilim,  yeniliği ve dinamizmi savunan   solcu eğilim   ve daha sonrasın da ise  ortayı  bulmaya çalışırcasına  merkezi görüşler ortaya çıkmıştır.  Bu görüşleri  16.  Yüzyılda ortaya çıkan serbest piyasa ekonomisi ve  MarxWeber’in tanımladığı üzere  Protestan dini yeni   bir görüş  çevrelemiştir. Bu görüşün ismi  “Sermaye ye dayalı   olan” anlamında kullanılan Kapitalizmdir.  

II. dünya savaşından sonra   dünyada siyaset olarak iki  düşünce vardır. birisi Batının  dikte ettiği Kapitalizm,  diğeri ise  Doğunun  dikte etmeye çalıştığı    Sosyalizm.

Karl Marx,  Serbest piyasa  ekonomisinin  zamanla  kendi kendini yiyip bitireceğini    öngörüyordu. Ve bu  nedenleri de DasCapital’de  sıralamıştı.   Bu sebeple mutlak yolun  Sosyalizme  çıkacağını savunuyordu. Ama YuvalNoahHarari’nin deyişiyle “Karl Marx, Kapitalistlerinde okuma yazma bildiğini unutmuş gibiydi .”     Kapitalizm yeni önlemler ve bir nevi güncellemelerle   ayakta kaldı.  Sosyalizm ise çöküşe geçti.

Kapitalizm, liberalizm  veneo-liberalizm olarak  kendini yeniledi.   Sosyalizm bin parçaya bölündü ve yeni düşünce akımları   komünal özgürlükten  bireysel özgürlüğe geçen düşünceler doğdu.  Hayat tarzları yeni kuşakların ortaya çıkmasına  sağladı.  ( 68 kuşağı  vb) 

 

 

Çağdaş siyaset, bireyler arası  ve birey-devlet arası adalet, özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla  yakın ilişki içindedir. Bu süreçte  en  temel payda insan hakları ve bu payda üzerinde   şekillenen diğer haklardır.    İnsan hakları , özgürlük ve eşitlik kavramları bütün insanlar için  söylem oluştururken,  insanlık cinsiyet  hakları da  ön planda tutulmuştur.  Tarım  toplumuyla beraber  geri itilen   kadın  kimliği  “ feminizm”  olarak ayrışan kadın hakları    çağdaş siyaset felsefesini, felsefe tarihinden ayıran,    farklı  durumlarından biridir.

Çağdaş siyasette  devletler,  ekonomi  siyasetini neo-liberal  kuramlarla beslerken,  sosyal devlet anlayışları sözleşmenin sac ayaklarında biri olarak tayin etmişlerdir. Vatandaşların;    temel hakları, isteme hakları ve katılma hakları gibi haklarda   Sözleşme ile (anayasa) güvence altına alınmaktadır.

Henüz,   siyaset felsefesinden   ele alınan ütopyaların hiçbirinin  yakınından bile geçmiş değiliz. Fakat Çağdaş siyaset Felsefesi,   bir çok kuramın   birbirinden etkilendiği  açıktır.   Kuhn’un  tarih penceresinden baktığımızda henüz hiçbir şey bitmiş değil.    Klasik siyaset tarihini, bu kadar rahat yorumlamamızın sebebi  üstesinden zaman geçmesinden kaynaklanır.  Çağdaş siyaset felsefesinde   mevcut  iktidarların, yönetim felsefesine  yansıttığı görüşlerin  izdüşümü de şüphesiz yüzyıllar sonra tarihe düşecektir.  Fakat bu izdüşümün geçmişten daha farklı olacağı   ipuçları günümüz  toplumlarında  görülebilir. Ulus devlet anlayışının bir üst versiyonu olan   devletler birliği  (AB örneği)  yeni umutlar verse de  teknolojinin gelişmesi ve bilimin rehberliğinde  insanlığı,   yeni maceraların  beklemekte olduğu gayet açıktır.  

Erol GÜVEN       

 ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ FELFESE BÖLÜMÜ  YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ

 

 

 

 

 

 

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR

-ÇAĞDAŞ SİYASET FELSEFESİNE GİRİŞ – WİLLL KYMLİCKA  (İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ  YAYINLARI, 3. BASKI)

-HAYVANLARDAN TANRILARA SAPIENS – YUVAL NOAH HARARİ  KOLLEKTİF KİTAP YAYINLARI, 24. BASKI )

-SİYASET FELSEFESİ- DERDA KÜÇÜKALP, SAY YAYINLARI, 2011 )

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2018 TYT Felsefe Dersi Çıkmış Soru- Çözüm

TYT FELSEFE DENEMESİ

Martı İle Balığın Hikayesi